29 Aralık 2012 Cumartesi

YUVALAMA AMA BEŞİ BİR YERDE



  

   5 kadın izledim bir çorba pişiriyorlardı bir arada. Hikayelerini kattılar bu yapımı uzuuun, zahmetli, lezzetli Antep çorbasına, esas hikaye hiç birinin Gaziantepli olmayışıydı, ve ikisi hiç görmemişti bile.
   En yaş almışları pirinç unu ile kıymayı yoğurmaya başladı, allerjisi varmış karabibere ama yerken değil, sadece serperken, uzak durdu karabiber serpilirken yoğurma kabından. 55 yaşlarında akça pakça, hafif etine dolgun, empirme desenli basma kruvaze elbisesi  içinde hanım hanımcık kendi halinde, pek mahçup... Meğer tek başına çocuk büyütmüş ''aslanım'' diye bahsediyor oğlundan gururla . Selanik göçmeni bir ailenin torunuymuş, eğitim, iş, çocuk, emeklilik  derken yolu düşmüş bizim yuvalamanın başına. yüzündeki o naif, sakin,yorgun bakış sanki yoğuramazmış hissi verdi bana kıymayı, ta ki o çilekeş eller harçla buluşana kadar. Nasıl güçlü ezmek o, malzemeler hamur oldu, belli çalışmış eller, kaslı eller, hayata tutunmaya çabadan pençeleşmiş eller.
  ''Abla'' dedi sarışın dalgalı saçlı, iri gözlüsü, kıkırdayarak, '' tekrar kullanırdık tepsiyi, deleceksin yoğururken''  Biraz latife, az uyarı dalmışlığa, yuvalamayı değil hayatı yoğurmuşluğa... Zor yetişmiş meğer, mağazayı kapar kapamaz koşup gelmiş, son anda müşteri vel-i nimetten diye kapadığı kapıyı yeniden açtığından nefes nefese...
 '' Ben de bu saat oldu ancak evin temizliğini bitirip geldim, kaçırır mıyım aynı apartmanda imeceyi'' Alışveriş, temizlik,ütü, banyoların ovulması derken, başka güne kalmış cam silmek, yuvalamaya yardıma yetişilecek...
 ''Nohutlar pişmek üzere hanımlar, akşamdan suda kabartmıştım, karşıdaki manavdan aldım nohutu,köyden getirmişler, açıktan satıyorlar pek pişegen çıktı, aşureye de koymuştum lezzetli de , pek sever oğluşum etli nohutu, annem de, bir kısmını da  öyle pişireceğim. Anneme kısmet olmaz bu sefer, bir türlü gelemediler, meraktayım, hasret de azalmaz artar hep gurbette 25. yıl. Okuldan gelince, yemek  yerken sohbet ettik epeyce, hem düşüncesi dağılır, rahatlar, hem pek düşkündür bana evladım, herşeyi paylaşır gün içinde ne yaşadıysa, hala kucağıma oturur, sevdirir kendini 1.75 boyuna bakmadan 14 ünde. Karnı ağrısa'' ovunca geçer annem sen ov der'' hala. Küçükken bulmuştuk bu şefkat oyununu, hala işe yarıyor....
''Banyo rezervuarı arızalandı, ikidir tamirci getiriyorum, kısa sürede yeniden su akıtıyor, zaten yenileme zamanı da geldi sil baştan ama sırası var işte, yaza kısmet inşallah... 5. katta ki teyzeyi de dolaşıp geldim, hal hatırını sordum, selamı var hepinize....''diye içeri girdi .
Nohuttan küçük köfteler haline dönüştürülürken kıyma harcı, Nilüfer dinledik hep beraber. Yoğurt, un, yumurtayı çırptım bir ara, kattık köfteleri de nohuta, az haşlanınca yoğurtlu karışımda ilave, üzerine tereyağ nane kızdırdık.
Aynaya kaydı gözüm bir anda yatmadan saçımı boyasam dip boyası gelmiş, bu kadar yuvarlamayı da 5 kadın bir bedende yaptım 45 dakikada. Hanımlar işte, anne, evlat, komşu, iş kadını, ev işçisi beşi bir yerde kısacası. 6.sı kuaför bu gece ve daha onlarcası bir beden de ....
Ve MALZEMELER:
200 gr yağsız kıyma
yarım su bardağı pirinç unu
1 su bardağı süzme yoğurt
1 yumurta
1 yemek kaşığı un
tereyağ, nane, tuz



28 Aralık 2012 Cuma

Yemeğin Birleştiriciliği



YEMEĞİN BİRLEŞTİRİCİLİĞİ
  Anadolu Efsanelerinden beni en etkileyenlerdendir '' DÜĞÜN YURDU '' efsanesi... Yörenin birinde birbirine çok bağlı bir halk, tüm öğünlerde aynı yemeği pişirirlermiş.  O  gün ne yemek yapılacaksa, ağanın kızı bunu evden eve duyurur, seçilen yemek dışında hiçbir yemek pişmezmiş hanelerde. Başka köyden gelen bir gelin, kocasının uyarılarını dikkate almayarak farklı bir yemek pişirmiş  birgün. Akşam olup, sofra kurulup köyün karar verdiği yemek dışında aşı sofrada gören adam, sofrayı dağıtmış, eline kazma almış evini yıkarken ''aş karıştı, iş karıştı'' diye haykıra haykıra yuvasını dağıtmış. Bunu duyan herkes durumu anlamış.
Aile evlerinin direklerini, eşyalarını alıp başka memlekete göçmüşler. Böylelikle birliğin bozulmasına şiddetle karşı  olmalarını  bir kez daha ortaya koymuşlar.
  Bugün bu efsanenin ardından ne yemek tarifi yazsam, tüm evlerde bu yemek pişsin duygusunda olacağım ama bu kadar büyük şehirlerde, hatta dünyanın diğer uçlarında yaşayan blog takipçilerimi düşündükçe bunun mümkün olamayacağı bilincindeyim ve zaten ağa kızı da değilim. Canım babam, Yunanistan göçmeni bir ailenin tek oğlu ve felsefe eğitimi almış, naif, iki kız babası bir aydındır.
En iyisi herkesin sorununa çözüm bir yemek yapalım bugün... ekmek köftesi... Bayatlamış ekmeklerimizi değerlendirip, lezzetli bir sofra kuralım.
EKMEK KÖFTESİ
Malzemeler:
1 adet bayat ekmek
3 adet yumurta
2 su bardağı kaşar peyniri rendesi
1 orta boy rendelenmiş soğan
2 diş rendelenmiş sarımsak
tuz,karabiber,pul biber,nane,kekik,kimyon,kırmızı toz biber,maydanoz,dereotu
birkaç kaşık galeta unu(harç kendini toplayana kadar dökenbiirsiniz ama çok abartıp köfteyi sertleştirmeyelim)
Tüm malzemeyi yoğurup köfte şekli verip teflon tavada, sadece tavayı yağlayarak arkalı önlü pişirin.


facedeyiz

http://www.facebook.com/pages/ege-mutfa%C4%9F%C4%B1/55028477761?ref=hl

SİMİT-PEYNİR-ÇAY


  Ben rastlamadım bugüne değin dostluk, samimiyet sofralarının ritüeli, üç silahşörler misali ayrılmaz dostlar simit, peynir, çay sevmeyene...
  Rusya' da '' Bubrik'' ti, Karadeniz' de ''Kerkeli'' oldu, İzmir ''Gevrek'' dedi ona,Türkiye' nin ilk ''fast-food'' u, tarihi tahmini 600  yıl öncesine,  Osmanlı' daki serüveni 14.yüzyıla kadar dayanmaktadır. Aslında simit bir bakıma saraylı idi. Hekim Bereket Türkçe el yazması tıp kitabı olan Tufet-i Mubariz adlı eserininTabiat Name kısmında  simitten de bahsetmektedir.
 Yeniçerilerin bir kolu olan “Sekban Sınıfı”na ait fırınlarda çalışmak üzere işe başlayanlara simitçi denmekte, saray fırınında “Simitçi Ustası” adı ile çalıştırılan ustalar bulunmakta idi.
 Eski ustalara göre simitin kaliteli olması için pişmiş renginin, 22 ayar Osmanlı altını rengine denk düşmesi gerekliydi.
 İtalyan ressam Giovanni Birindesi, '' Simit Satıcısı” tablosunu  resmeden Warwick Goble ve pek çok Avrupalı sanatçıya ilham oldu, mis kokusunu buğday ve pekmezden alan geleneksel simit.
 Simitçilerin “Simitçiler, Ekmekçi ve Börekçiler” adıyla dernek kurmaları, 10 Haziran 1910 tarihinde gerçekleşiyor.
 Kahvaltıya bana gelin çağrısının ardındaki en baş kahraman da, eve geç kalan oğlunu pencere önünde beklerken içi kıyılan heyecanlı annenin endişesini bir lokma ağzına attığında bastıran da, mesaiye geç kalmış çalışanı alelacele işe hazırlayan da, öğrenciye yarenlik eden de, vapurda hem dostumuzla, sevgilimizle, tanımadığımız yolcuyla, hem martılarla paylaştığımız hep simit değil mi?
 Her an elde etmesi kolay simidi, ben de evde yapayım derseniz geleneksel imallattan pek uzak olmakla beraber acele simit ve yanına ekstradan süzme peynir tarifi...
ACELE SİMİT
Malzemeler:
2 yumurta sarısı
1,5 çay bardağı zeytinyağı
1 çay bardağı yoğurt
1 paket kabartma tozu
1 yemek kaşığı pekmez
susam
aldığı kadar un ve tuz
Yapılışı:
Yumurta sarısı, zeytinyağı, yoğurt, un, kabartma tozu ile kulak memesi kıvamında hamur hazırlayıp, 15 dakika dinlendirdikten sonra, hamuru ceviz büyüklüğünde parçalara ayırıp, elle silindir şeklinde yuvarlayıp, uçlarını birleştirikten sonra, üzerine pekmez ve susam serpip 180 derecede ısıtılmış fırında rengi altın rengine denk düşene kadar pişirin.
Simit peynirsiz olur mu?
SÜZME PEYNİR
Malzemeler:
4 litre UHT süt
yarım fincan sirke
1 çay kaşığı tuz
Yapılışı:
Sütü tam kaynatmadan, kaynamaya başlayacak sıcaklığa kadar ısıtın. Sirkeyi ekleyin ve soğuyuncaya kadar karıştırın. Soğuyunca kesik (çökelti) ile peynir altı suyunu ayırmak için kevgirden geçirip, üzerine tuz serpin. Daha ipeksi bir peynir yapısı isterseniz kaymakta ilave edebilirsiniz.